Haber

Babacan: Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu devirebileceği kimse yok, onun hem yetkisi hem de sorumluluğu var.

Ceren Bayar- Serkan Alan

ANKARA – Maraş’ta yaşanan iki büyük sarsıntının ardından siyasetçiler de deprem bölgesindeydi. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhur İttifakı temsilcilerinin “Not alıyoruz” ve “Siyasetle uğraşmayın” açıklamalarının gölgesinde depremden etkilenen illeri ziyaret etti. Depremin ardından 9 gün üst üste arama kurtarma çalışmalarını takip eden ve koordinasyon eksikliğine ilişkin tespitlerde bulunan Babacan, eksiklerini ve gözlemlerini Gazete Duvar’a anlattı.

‘KUTSAL ÇADIR’

Depremden etkilenen yerlere geç ulaşıldığını, birçok eksiklik nedeniyle binlerce kişinin kurtarılamadığını, yardımları tek kaynaktan yönetmeye çalışmanın sorun yarattığını belirten Babacan’a göre, tüm sorumluluk tek bir kişiye ait. bu deneyimler İktidarın bu süreçte seçim tartışmasını başlattığını, istifa etmesi gereken birilerinin olduğunu, seçimden sonra kolları sıvayarak gereğini yapacaklarını belirten Ali Babacan, sorularımıza şu yanıtları verdi:

11 ili etkileyen depremlerin ardından bölgede 9 gün kaldınız. Bu süreçte gözlemleriniz ve tespit ettiğiniz temel eksiklikler nelerdi?

Bu hafta tekrar gidiyorum. Birçok yerde acil çadır ihtiyacı devam ediyor. Artık “ihtiyaç” yerine “ağlama” demek gerekiyor, çadır feryadı var. Sorun, özellikle kuzeyde daha da ciddileşiyor. Adıyaman, Maraş, Malatya geceleri çok soğuk. İnsanlar ateşin etrafında toplanır, battaniyelere sarılır ve uyanır. Sonuç olarak çadır ihtiyacı çok acil. Hükümet, “Ben bu işi tek elden yürüteceğim” dedi. Vatandaşların artık çadır konusunda birbirlerine yardım etme imkanları yok. Ayrıca konteynerlerin hemen üretilmesi gerekmektedir. Portatif tuvaletler ve portatif duş kabinleri de büyük bir ihtiyaçtır.

“İLK 48 SAAT HEMEN HAREKETE GEÇİLSE BİNLERCE HAYAT KURTARILACAKTIR”

Ayrıca orada kaldığımız süre boyunca vatandaşların bize ilettiği sorular var. İlk 48 saate ne oldu? Neden kimse önlem almadı? Gönüllüler neden AFAD tarafından organize edilmedi? Silahlı kuvvetler çalışanı madenci neden seferber olmadı? İnsanlar enkaz altında ölürken neden iş makineleri seferber edilmedi? İlk 48 saatte ne bekleniyordu, kimden talimat bekleniyordu? Mesela Milli Savunma Bakanına sormak lazım; O sabah TSK çalışanının harekete geçmesi için talimat verdi mi, aldı mı? Talimat almaya gerek duymadan talimat verebilir, değil mi? O 48 saate çok iyi eğilmek gerekiyor.

.

GÖRDÜĞÜMÜZ ‘OĞLUM VAR YARDIM ET’ Diyordu.

Deprem bölgesindeki temaslarınızda sizi en çok ne etkiledi?

İlk gün Antakya’ya ulaştık. Sadullah Ergin Bey’in (DEVA Parti Teşkilat İşleri Başkanı) 16 kişilik ailesi tek apartmanda yaşıyordu. 3. gün tek bir makine yoktu. 2-3 istekli koca binanın enkazında bir şeyler yapmaya çalışıyordu. İlk günlerdeki çaresizlik çok acı vericiydi. Enkazın başında kaç kişi ıstırap içinde bekliyordu bilmiyorum. İlk haftadaki çaresizlik ikinci hafta öfkeye dönüştü, “Bu canlar kurtulabilirdi” diyorlardı. Üçüncü haftada en temel ihtiyaçların karşılanması gerekiyordu. Çok önemli bir göç başladı. İnsan her şeyini kaybetti. Tablo hafta hafta değişti, değişecek.

‘MERKEZİ YÖNETİM BU İŞİ TEK BAŞINA GİDEMEZ’

Yardım kampanyaları yürüten sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllülerin de bilinçli olduğu bir süreç yaşadık. Yardım kampanyalarına yönelik bu tavrı nasıl okumalı?

Hükümetin düzenlediği yardım kampanyasında milyarlar havada uçtu. İnsanlar tepeden tırnağa topladıkları 50-100 lirayı bağışlarken milyarlar uçuyordu. Yani paraya gerek yok. Üstelik “50 milyon size az, siz 100 milyon verin” gibi cümleler kurdular. Yani yardım ilk 1-2 hafta gibi değil. Bu da sorunlara neden olacaktır. Çünkü merkezi hükümet bu işi tek başına halledemeyecek. Bunun arkasında “her şeyi yaparım” tavrı vardır. “Bağış yaparsanız, onu da yapacağım. Bankam bağış yaptı” motivasyonu.

‘BÖYLE ÇALIŞAN AKILLA YARALAR İYİLEŞTİRİLEMEZ’

Yardım faaliyetlerinde birkaç kişi ön plana çıktı.

Haluk Levent ve Oğuzhan Uğur’u kastediyorsunuz değil mi?

Evet. Dayanamadılar. “Senin yerin mi, oturduğun yere otur” dediler. Bu tür çalışan bir zihinle yaralar iyileştirilemez. Merkezi hükümet bunu tek başına halledemez. Mümkün değil. Bunu paylaşarak yapmak zorundalar.

‘YERELDE DAHA FAZLA YETKİLİ VE FIRSAT VERİLMELİ’

Merkezi yönetim anlayışının yarattığı sorunların somutlaştığı bir sürecin yaşandığı yaygın olarak ifade edilmektedir. Partinizin Afet Eylem Planını “yerelleşme” unsurlarına dayandıracağınızı söylüyorsunuz. Yerel-merkez ilişkisinin yarattığı sorunlar nelerdir ve sizce ne olmalıdır?

Ademi merkeziyetçiliğin özü, kimseden talimat beklemeden yerel kapasitenin hızla konuşlandırılmasıdır. Sadece yetki yetmez, imkan da sağlanmalıdır. Depremin ilk 48 saatine ilişkin sorularımızın ana teması bu. Mevcut yönetim sistemi gerçekten de tüm devlet aygıtını tek bir kişiye bağlayan ve hiç kimsenin bu kişiden talimat almadan hareket edemeyeceği bir sistemdir. Bu sarsıntının yönetilememesinin merkezinde bu sistem var. Sorumlu kişiler, bu süreci yönetecek bilgi ve beceriye sahip kişiler değildir. Birçoğu kişisel olarak inisiyatif alacak özgüvene sahip değil. Kendine güveni olmayan, talimat bekleyen, anlamadığı şeylerin sorumluluğunu üstlenen insanlardan ne bekleyebilirsiniz ki? Bunun için değildi. Ehliyet, liyakat ve istişare olmayınca devlet felç olur.

‘YETKİ VE SORUMLULUĞA SAHİPTİR’

Ayrıca, gerçek otoritenin üst kademelerden alt kademelere dağıtılması gerekir. Daha önce AFAD, Başbakanlığa bağlıydı. Başbakanlıktan yazı gelince ciddiye alındı. AFAD, İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Bakanın uzman ekipleri ile AFAD arasında çok fazla kademe var. Acil önlem alması gereken kurumlarda yatay yapılanmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Şu anda tamamen kilitli. Bakanların bile gücü yok. Yürütme yetkisi bir kişidir, diğerleri sekreteryadadır. Yetki ve sorumluluk bir kişidedir. Cumhurbaşkanı’nın sorumluluktan muaf tutabileceği kimse yok. Otorite, istediği gibi, kendi içinde, bir elinde. Bu onun da sorumlu olduğunu gösterir. Bakan ve bakan yardımcısını atayan, AFAD başkanını atayan odur. Bunun tek sorumlusu var. Bunu o kadar çok istedi ki, “Bütün yetki bende olmalı” dedi. Bunun sonuçlarını 5 yıldır gördük. Bu büyük felakette tek karar sisteminin nasıl böyle bir felakete sebep olduğunu ve sistemin nasıl felç olduğunu gördük. Yoksa devlet çok değerlidir. Devlet milletin yanında olmak için vardır. Ancak mevcut iktidar ve yönetim anlayışı devletin kurumlarını zayıflatmıştır. Bizim insanımız devlete önem veriyor ve “Allah devleti başımızdan eksik etmesin” diyor. Bu çok pahalı. Vatandaşımızın haklı olarak önemsediği ve bedelini ödediği devlet, mevcut yönetim anlayışıyla büyük ölçüde zayıflatılmıştır. Sorunun özünde bu var.

.

“HDP YARDIMINDA KABA OLMAK SİYASET YAPMAKTIR, DIŞARIDA KALMAKTIR”

Depremden önce belediyelerde kayyum uygulamasını gördük. Depremde HDP’nin yardım düzenlemelerini yürüttüğü kriz uyum merkezlerine kayyumlar atandı. Bu yaptırımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Malatya’nın Doğanşehir ilçesine gittim, orada Alevi hemşehrilerimizin yoğun olarak yaşadığı Cumhuriyet Örnek Köyü var. Oradaki Cemevi’ni depoya çevirmişler. Yardım Türkiye’den veya yurt dışından geliyor. Bunları en uzak köylere dağıtan bir merkez kurdular. İlk şikayetleri, gelen yardım kamyonlarına el konulmasıydı. “Kamyon Almanya’dan geldi ve o kamyonu neyin gönderdiğini bilmiyorum.” Böyle bir şey olur mu? O da insan, o da insan. Terörle, terör örgütleriyle uğraşacaksanız yapın. Bugün Meclis’te kümelenmiş, genel başkan yardımcısı olan bir parti var. İktidar partisinin o başkan yardımcısı demeden konuşamayan milletvekilleri var. O partinin milletvekilleriyle yan yana oturmuyor musunuz? Siyaset bu değil mi? HDP örgütleniyorsa kaba olmak ne demek? Yardım eden insanlar aynı zamanda yardıma ihtiyacı olan insanlardır. Kurtulmak. Ortadaysanız, bu politikadır.

ARKADAŞLARA ‘MAFADI OLARAK AFAD’I BIRAKIN BU YARDIMLARI ULAŞTIRMAMIZ GEREKİYOR’ DEDİM’

Partinizin yardım planlarıyla ilgili herhangi bir rahatsızlık oldu mu?

İlk gün AFAD’ı ziyaret ettim. Fuat Oktay da oradaydı. Ajansımızın çok yardım aldığını söyledim. “Bize adresleri, telefon numaralarını verin, size kamyonların plakalarını ve yardım malzemelerinin listesini verelim. Sen beni yönlendir, ‘Şu adrese teslim et’ deyin” dedim. Hayır, olmadı. Sistem çalışmadı. Çünkü adres veremezler. Arkadaşlarıma “AFAD’ı rahat bırakın, bu yardımları ulaştırmamız lazım” dedim. Hızlı bir şekilde 11 ilde depo kurduk. Kendimiz yaptık, ne yapmalıyız? Çünkü ihtiyacı olan insanlar var. Oradaki bürokrasinin çalışmasını mı bekleyeceğiz? Yardımın nereden geldiğine, nereye gittiğine bakarlar. Yardım insandan gelir insana gider kardeşim sana ne? Nesin sen, neyin içine giriyorsun, neyle uğraşıyorsun? Hatta AFAD’a, Kızılay’a yardım etmek isteyen varsa getirip veriyorlar. Bu her yerde. Bu, alınan şikayetlerin en değerlisiydi. Gelen tır ve tırlar durduruluyor, yön değiştiriliyor ve bir kısmına el konuluyor.

.

‘SEÇİM TARTIŞMASI GÜÇ PARTİSİ DIŞINDA KALDI’

Deprem sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bana bir yıl verin” sözü çok tartışıldı. Bu sözler, seçimlerin bir yıl ertelenmesi tartışmasıyla birlikte okundu. Deprem nedeniyle seçimin ertelenmesi ihtimaline ilişkin görüşleriniz nelerdir?

Müteahhitin başı “binalar bir yıl sonra biter” demeye çalışıyor. Kafa oraya gidiyor.

Bu süreçte AK Parti üyesi ve eski Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın seçimleri erteleme daveti gündeme geldi. Arınç’ın davetinin ardından iktidar kanadından seçimin ertelenmesi konusunda görüş bildirmedikleri yönünde açıklamalar yapıldı. Seçimin ertelenmesi tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz?

İlk iki hafta bu tartışmaya girmeyi veya tartışmayı başlatmayı ayıp olarak gördük. Sorulmadıkça bu konuda hiçbir şey söylemedik. Ancak seçim tartışmasını başlatan hükümet oldu. Bu açıklamaları parti içindekiler yapmıyor mu? O zaman susmalarını söyle. Veya hızlı bir şekilde açıklayın ve sessize alın. Muhalefet partilerinden bir şey çıkmadı, iktidardan bu tartışma çıktı. Altılı Tablo’nun son toplantısından sonraki açıklamamıza bakın. Oradaki açıklamada seçimin adı bile geçmiyor. Çünkü gerçek değil. Ama bu tartışmayı hükümet başlattı. Sorulduğunda ne dedim? “Anayasal hükümler açıktır. Ne gerekiyorsa yapılıyor.”

‘CUMHURBAŞKANI’NIN ETKİLERİ MUHALEFETE DEĞİL, MİLLETİN KENDİNE ETKİLERİ’

Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefeti hedef alan sert açıklamalarda bulundu. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunlar eleştiri değil, kin, nefret ve hakarettir. Okuduğu metinden ya da yönlendiriciden çıktığı anda hızla öfke, hakaret ve tehditler savurur. Metnin yazarları muhtemelen bu konunun vehametini biliyorlar, bunları metnin içine koymuyorlar ama metnin dışına çıktıklarında içindekini ortaya koyuyorlar. İnsanlar ‘Çadır yok’ veya ‘Yiyecek ulaşamayan yerler var’ diyorsa bu vatandaşın feryadıdır. Muhalefet partileri doğal olarak bu haykırışı seslendireceklerdir. Aslında bu hakaretler muhalefete değil, milletin kendisinedir. Yardım isteyene hakaret ediyor. Bulunduğunuz makam hakaret ve şikayet etme yetkisine sahip değildir. İçinde bulunduğunuz yetki, ihtiyaçlarınızı giderme yetkisidir. Onun için oradasın. Bu insanlar onu onun için seçtiler.

‘YAPAMAZSAN GİDECEKSİN, BU GÜNLER DE YAKIN’

2018’de ‘Bütün yetkiyi bana verin de sorunları nasıl çözeceğim’ demedi mi? Ama olmadı. Hiçbir şeyi çözemedi. 2018’den beri Türkiye’de hiçbir şey yolunda gitmiyor. Güçlü daha zengin, fakir daha fakir oldu. Bugün yoksulluğun daha yaygın olduğu bir Türkiye var. Sabit geliri olan herkesin yoksullaştığı bir Türkiye var. Bütün yetkiyi elinizde topladınız, ama başaramadınız. Ama yapamama psikolojisiyle kimseyi aşağılamaya gerek yok. Misyon Yetki sizde olduğu için, verilen sürenin son gününe kadar görevinizi yerine getirmek zorundasınız. Yapamıyorsan bırakacaksın. O günler de yakındır yani sayılı günler vardır.

‘ÇOK KALIN BİR DEFTERİMİZ VAR’

Muhalefetin eleştirilerine ilişkin iktidar temsilcilerinden “Not alıyoruz” açıklaması geldi. Siz de not aldınız mı?

Çok kalın bir defterimiz var. Günü geldiğinde bunların hepsi yerine getirilecektir. Ben de kendisine soruyorum, derleyip vatandaşların sorularını soruyorum. İlk 48 saatte ne yaptınız, kime ne talimat verdiniz? Bu kolay bir soru. Çıksın, ‘ilk 48 saatte şunu yaptım, şunu yaptım’ desin. Veya “Talimat vermeme gerek yoktu. ‘Bu bakanın o işi yapması gerekiyordu, yapmadı’ desin. En kısa sürede cevap vermelerini bekliyoruz.

.

‘TALEP VARSA İSTİFA ETMESİ GEREKEN BİRİ VAR’

Siz bu soruları sorarken, iktidardan “Siyaset zamanı değil” açıklamaları kaydedildi. Beyin sarsıntısını siyasetten bağımsız düşünebilir miyiz? Öte yandan toplumun bir kesiminde deprem nedeniyle iktidar kanadından istifa beklentisi var. Bu süreçte istifanın olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mevcut sistemde bir alt kademedeki kamu yöneticisinin istifası bir anlam ifade etmiyor çünkü yetki tek kişide toplanıyor. Bu sistemde o kişi talimat vermedikçe kimse parmağını kıpırdatamaz. İstifa gerekiyorsa istifa etmesi gereken bir kişi vardır. Aksi halde sorumlu olduğu kurumla ilgili hiçbir yetkisi, gücü, bilgisi ve becerisi olmayan bir kişi istifa ederse, istifa etmezse ne olur? Mevcut yönetim sisteminde istifanın bir anlamı yok. Tüm yetki ve sorumluluk bir bireye aittir. Bir kişinin istifa etmesi gerektiğinde yapması gereken iş. Kimseyi suçlama.

İşaret ettiğiniz tek kişinin istifa etmesi mi gerekiyor?

İstifa etse de etmese de ilk seçimde millet azledilecek. “Hayır” diyecek. “Bütün yetkiyi aldın, yapmadın” diyecek. İstifaya gerek yok, milletin en doğrusu seçim günü onu görevden almasıdır.

‘SİYASET OLMAZSA NE YAPARIZ’

Peki sarsıntıyı siyasetten bağımsız düşünebilir miyiz?

İşinize gelince siyaseti kutsamamalı ve işinize gelmediğinde siyasete “Tu, kaka” dememelisiniz. Bu ülke sorunlarını çözecekse hukuken, demokratik olarak, siyaset yoluyla çözecektir. Siyasetsiz ne yapacağız? Sahada gördüğümüz korkunç tablodan bahsetmeyelim olur mu? İlk sabah siyaset yapmaya başladı. İlk gün çıkıp hakaretler ve tehditler yağdıran bizzat Cumhurbaşkanı’dır. Bunlar siyaset değilse vatandaşın sorduğu soruları dile getirirken siyaset mi yapıyoruz? Kusura bakmayın bu siyaset değil. Vatandaşlar bana “Bu hal niye gecikti?” diye soruyor. diyor. Ve soruyorum: Neden geç?

‘KANAL İSTANBUL’A HARCAYACAĞINIZ PARA İLE İSTANBUL’U SARSMAYA HAZIRLAYIN’

Uzmanlar bir başka risk olarak Marmara depremine işaret ediyor. Afet eylem planınız ‘Yaşam İstanbul’ projesini içeriyor. Bu riske karşı bugün atılması gereken adımlar nelerdir?

Hazırız. Adını Kanal İstanbul koydular. ‘Yaşam İstanbul’ diye bir proje yazdık. İstanbul’un depreme dayanıklılığı için Kanal İstanbul’a harcayacakları parayı bir an önce harcamalılar. Kanal İstanbul’un çok değerli bir riski daha var. Bu süreçte yol risklerini gördük. Kanal İstanbul’u açtıklarında İstanbul’un Avrupa yakasını adaya çeviriyorlar. Bu tarafta üç köprü, diğer tarafta yedi köprü. Deprem anında insanların tahliyesi ve yardımların oraya ulaşması çok zor olacaktır. ‘Hayat İstanbul’ desinler o Kanal İstanbul inadı. Aslında, yeri geldiğinde yapacağız. Seçime kadar hükümete tavsiye ve uyarılarımız bunlardır.

‘DEPREM SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ İSTEĞİMİZDE NE KADAR HAKLI OLDUĞUMUZU GÖSTERDİ’

Millet İttifakı liderleri, gündemdeki sarsıntıyla bir sonuca vardı. Toplantının genel atmosferi nasıldı? İttifak olarak beyin sarsıntısındaki çalışmalarınız devam edecek mi?

Toplantıdaki herkes son derece üzgündü. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin işlemediğinin en değerli ispatı olan deprem öncesi yapılması gerekenlerin ve deprem sonrasında yapılması gerekenlerin yapılmadığı ortak kanısıydı. Altı parti birinci parlamenter sistem diyerek bir orta noktaya geldik. Deprem, sistem değişikliği talebimizde ne kadar haklı olduğumuzu da bize gösterdi. Bunu konuştuk, seslendirdik.

‘SEÇİMDEN SONRA SUSARAK GEREKTİĞİNİ YAPACAĞIZ’

Olağanüstü durum kurtarma konusunda çalışan bir küme oluşturmaya karar verdik. “Hükümete öneriler, yapılması gerekenler” diye bir rapor hazırlayacaklar. Ta ki o seçime kadar. Seçimden sonra kolları sıvayıp gereğini yapacağız.

‘GÜNDEMDE HEM ADAYLIK HEM SEÇİM İŞBİRLİĞİ MODELLERİNE İLİŞKİN KONULAR OLACAK’

Millet İttifakı liderleri 2 Mart’ta yeniden buluşacak. Bu görüşmeden sonra halk “Cumhurbaşkanı adayı kim, ittifakın seçim formülü somutlaşacak mı?”

Son görüşmemiz bir beyin sarsıntısı gündemiydi. Bundan sonra bir sonraki görüşmemiz rutin bir görüşme olacak. Beyin sarsıntısı gündemimizde çok değerli bir madde olmaya devam ediyor. Sayın Temel Karamollaoğlu her toplantı öncesi olduğu gibi gündemle ilgili bizimle istişare için bir ders yapacaktır. Hem adaylıkla ilgili konular hem de seçim işbirliği modelleri doğal olarak gündemde olacak. Sayın Karamollaoğlu’nun varyantında bu gündemi karşılıklı istişare edeceğiz.

.

‘KARAMOLLAOĞLU’NA ADAYLIK KONUSUNDA TUTUMUMUZU BELİRLEDİK’

2 Mart’taki toplantıda cumhurbaşkanlarına cumhurbaşkanı aday önerisi sunacak mısınız?

Sayın Karamollaoğlu’nun ziyareti sırasında partimizin tavrını ilk etapta ilettik. Çünkü birkaç aşamadan oluşan bir dizi tutum belirledik. İlk etapta tavrımızı kendisine ilettik. Ancak bu müzakereler sonuçlanıncaya kadar bu orta hallerin tartışılması işin doğası gereği hatasız değildir. Umarız bu kararlar zamanında alınır.

GEÇİŞ SÜRECİNDE LİDERLERİN DURUMU: O ZAMAN EKİP ÇALIŞMASI OLARAK DEVAM ETMEK ZORUNDADIR

Seçimi kazanırsanız geçiş dönemindeki cumhurbaşkanlarının konumu ile ilgili de bir çalışma yapılıyordu. Bu bahiste bir gelişme var mı? Örneğin, modellerden biri liderlerin başkan yardımcısı olması yönündeydi.

İki top modeli vardır. Değerli olan, şimdiye kadar bunun bir grup çalışması olarak gelmiş olmasıdır. Bundan sonra ekip çalışması olarak devam etmelidir. Bütün tavrımız bu. Bir tek adamdan şikayetçiysek, ortak akıldan bahsediyorsak, istişareden bahsediyorsak bundan sonraki süreç bırakın bir kişiyi, bir tek adam bile olmamalı. Bu iş kadro ruhuyla yapılsın, işin ruhu bu. Özünde, herkes aynı fikirde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu